2. 2. Kalb-i Selim Olmak (2.Bölüm)
c. Hâcegân Yolunda Kalp ve Kalb-i Selim Olmak
Hâcegân yolunun 12 esasından 2.si olan “Kalb-i selim olmak” bahsinin bu bölümünde Hâcegân büyüklerinin kalp ve kalbi selim olmaktan ne anladıkları konusunu işlemeye devam edeceğiz. Kalp madem sıra dışı bir organımız; biz de tüm akademik ve ilmi teknikleri bir kenara koyarak tamamen sıra dışı yöntemle kalbimize yoğunlaşarak oradan ne fısıldanmış ise size aktarmaya karar verdik.
“Yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım”[1] hadisi şerifi mucibince akıl organımızdan ürettiğimiz “düş”ü müzü, kalbimize düşürerek meydana gelen “düşünce” yi, kalbin sahibi Cenabı Hakka arz ettik. Düşüncemiz; ilmin, bilimin sahibi Cenabı Hak ile kalp mekânında bir birliktelik yaşadı. İlmin gerçek sahibine bir hayranlık duydu, aralarında bir aşk yaşanarak düşüncemiz ateşe atılan odun misali Cenabı Hakkla yaşadığı demden sonra mahiyet değişimine uğrayarak ve Cenabı Haktan tasdik görerek ağzımızdan, dimağımızdan fikir olarak dışarı çıktı. Bu olaya tefekkür dediler, dimağdan çıkan bu satırlalara fikir dediler, bu tefekkür işini yapabilen insana da mütefekkir dediler. Bize bu halleri yaşatan ve sizlerle paylaşmamıza müsaade eden Cenabı Hakka sonsuz hamdu senalar olsun. O’nun gerçek dostu, sırf O’na (sav), benziyoruz diye onu taklit ediyoruz diye bizi Rabbimize sevgili kılan Peygamber Efendimize (sav) salat-u selam olsun diyerek yazımıza / tefekkürümüze devam etmek istiyoruz.
Tasavvufta kalp ile gönül eş anlamda kullanılmaktadır. Hâcegân büyükleri “imanı tarif âlimin işidir” buyurmuşlardı. Ancak kalp ile gönül kavramı arasındaki hassas farkın ayrımı da Arif’in işidir. Kalp-gönül denilince hemen akla aşk gelmektedir. Aşksız bir gönül, kalp düşünülemez. Öyleyse bu işi en iyi âşıklar mı bilebilir denildiğinde “hayır” cevabının verildiğini işaret etmek isteriz. Hâcegân büyükleri, “âşık karıştırır mazurdur, arif ayırır” şeklinde beyan buyurduğu hikmetten de anlaşılacağı üzere âşık yakalandığı aşk müptelası nedeniyle her şey ona leyla gözükür. Enel Hak hitabının arkasında yatan gerçeklik de bu aşktan kaynaklıdır. Enel Hak diyen “Hallacı Mansur” bu sebepten mazur (mazeretli) görülmüştür.
Hâcegân büyükleri, kalp ile gönül kavramlarının birbirinden farklılığına işaret eder. Hakkın sığdığı yer gönüldür. Gönülden kalplere nazar eder. Her insanın ayrı bir kalbi olmasına rağmen gönül tektir. Gönül teneffüs ettiğimiz hava gibidir. Güneşe benzer. Bu sebeple gönül mufassaldır, kuşatıcıdır, tüm kalpleri kuşatmıştır. Kalp ise göze benzer. Her insanın ayrı görüşü, Hakkı tanıyışı vardır. Bu sebeple her insanın nefesi adedince Hakka gidiş vardır. İşte kalp; gönül denen bu manevi atmosferi, ilim ve akıl gibi kendisine yardımcı organları vasıtasıyla zikir, fikir (tefekkür), murakabe ve mükaşefe yoluyla yaşar, o atmosferde fena olur. Öyle kalpler vardır ki gönülde fani olmuşlar, kalp gönül ikiliği aradan kalkıp yalnızca gönül olmuşlardır. O yüzdendir ki tasavvuf ehli kalp ile gönülü eş anlamda kullanmıştır. Efendimizin (sav) gönlü ve onun manevi mirasına sahip insan-ı kâmillerin gönlü ikilikten kurtuldukları için Hakkın nazargahı, beytullahı olmuşlardır. Hadisi şeriflerde geçen “mümin kulumun gönlüne sığdım” dan kasıtta budur. Yoksa bizde yer alan bukalemun gibi renkten renge, şekilden şekle giren kalpler, gönül değildir. Gönüle bakan kalp, ayna misali ne kadar temiz ise o kadar gönülden bir şeyler yansıtır. Gönülden hakikat ışığının yansıması aynanın arkasının ne kadar sırlı olduğuna ve cam kısmının ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Bu zaviyeden bakıldığından bizdeki kalp, kalp bile değil “perşembe pazarı”, ne ararsak var ve karışık. İçi taş kumla doldurulmuş kova, dış yüzeyi kirlenmiş hakikatı göstermeyen ayna misali gibi.
Peygamber Efendimizin (sav) kalbi, bizzat Cenâb-ı Hakkın kudret eliyle sırlanmış ve aynası parlatılmıştır. Bu yüzden Gönlün ta kendisi olmuştur. Nasıl ki ateşe konulan odun yanarak kor halini alınca kendisine de ateş denilirse, kâinatın Efendisinin (sav) kalbide sevgi ateşiyle kor misali gönül ile tevhide ulaşmıştır. Başka bir ifadeyle kendisi yok olmuş Hakkın gönlü olmuştur. Efendimizin (sav) ekmel varisleri de Efendimizin (sav) kudret eliyle kalpleri parlatılmış ve cilalanmıştır. Onlardan hakikatten maada bir şey gözükmemiştir.
Hâcegân yolunda kalp temizliği için önce zikir emredilmektedir. “Zikirsiz fikir olmaz” buyrulmaktadır. Sebebi ise zikir ile kalp aynasının pasının, kirinin temizlenmesi; tefekkür, murakabe ve mukaşefe ile cilalanması istenmiştir. Hastalıklardan kurtulan kalp, akıl ve feraset gözü ile Hakkın seyrine hayran hayran dalmakla kalmamış, Hâcegân uluları insana hizmet etmek için tabiri caizse Allah’tan geri dönerek insana hizmeti tercih ile insanları Hakka götürmeye sa’yü gayret etmişlerdir. İnsanlık adına kendilerini feda etmişlerdir. Bu sebeptendir ki İmam Efendi (Osman Bedrüddin Erzurimi Hazretleri) insanlık bugün bunca isyana rağmen Allah’u Teâla tarafından rızıklandırılıyorsa, bu tarz zatların “insanı kâmillerin” yüzü suyu hürmetinedir, “sureten bu zatlara benziyor oluşumuzdandır” buyurmaktadır.
Rivayet edilir ki bir gün derviş Yunus’a Mevlana hazretlerinin mesnevisi hakkındaki görüşleri sorulmuş ve cevaben “ne kadarda çok lafı dolandırmış” buyurmuşlar. Akabinde “ete kemiğe büründüm Yunusleyin göründüm” cevabını vererek sanki mesneviyi bir cümle ile özetlemişlerdir. Biz de Yunus Emremizin bu sözünden cesaret alarak lafı dolandırmadan kalp ve kalbi selim olmak meselesini bir şiirle anlatmak ve akabinde şiirin her satırını bir başlık ve o başlığı da anahtar yapmak suretiyle kalbin sır perdelerini aralamak istiyoruz.
Gönüldedir kenzi irfan,
Gönüldedir lütfü ihsan,
Gönüldedir sırrı Yezdan,
Gel gönüle gir gönüle.
Gönüldedir bahri umman,
O ummanda dürri mercan,
Gönüldedir sırrı sübhan,
Gel gönüle gir gönüle.
Gönüldedir aşk muhabbet,
Gönüldedir küfür nikmet,
Gönüldedir merkeziyyet,
Gel gönüle gir gönüle,
Hikmet ehli böyle demiş,
Ehli gönül tasdik kılmış,
Hâce gönlü böyle bilmiş,
Gel gönüle gir gönüle.
Hâce-i Hâcegân [2]
Hâcegân Vakfı Genel Başkanı
[1] Taberani, İhya, c.4,s.32.
[2] Hâce-i Hâcegân: Hâcegân yolunun hocası.