HÂCEGÂN YOLU

Hâce; hoca, Hâcegân ise hocalar demektir. Hâcegân yolu; hocaların yani âlimlerin yoludur. İlmin, bilimin yoludur. En önemli özelliği ise şeriatı mutahhara dediğimiz, Kuran ve sünnete mutabaattaki titizliliktir. Bu yol Efendimizin ﷺ ashabı ile yaşadığı demin aynen yaşanması suretiyle dinin orijinal halinin bozulmadan yaşanarak aktarımını sağlayan hususi bir yoldur. Dinin şeriata dair kuralları yanında Efendimizin ﷺ, dinin bazı hususiyetlerini özel talimle yetiştirdiği, başta râşit halifeler olmak üzere hususi sahabeleri vardır. İşte Hâcegân yolu İslam’ın ilk halifesi, Efendimizin ﷺ sadık dostu Hz. Ebubekir Sıddık (ra) efendimizden aktarılarak gelen hususi bir yoldur. Bunu şu hadisi şeriflerden de anlamak mümkündür; Efendimiz ﷺ: “ben de ne varsa Ebu Bekir’in (ra) gönlüne aktardık[1]“; ahir zamanda sadece “Ebu Bekir’in (ra) kapısı açık kalacaktır”[2] buyurmuşlardır. Ezcümle Hâcegân yolu Kur’anın ifadesiyle “peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerin[3]yoludur.

Hâcegân silsilesinde, peygamberler, ashap, ehlibeyt ve evliyaullah dediğimiz salih insanlar önemli duraklardandır. Dolayısıyla onlarla özdeşleşmiş bir yoldur. Bu silsilede, rabbani zincirde ilk halkada peygamberleri görüyoruz. İnsanlığın hidayet rehberleri, en hakiki, en kâmil mürşitleri peygamberlerdir. Âdem (as) ile başlayan bu silsile Efendimize ﷺ kadardır. Bu sebeple Efendimizin ﷺ bir ismi “Hâce-i Kâinattır”, kâinatın hocasıdır. Diğer bir ismi ise “Hâce-i Resuldür”, peygamberlerin hocasıdır.

Peygamberlerden sonraki rabbani zincirin ikinci halkasına “Ashab-ı Kiram” diyoruz. Efendimizi ﷺ baş gözüyle görmüş, onunla sohbetleşmiş, hasbihal etmiş kutlu topluluk. Ashaptan sonra kıyamete kadar gelecek üçüncü halkaya da “Saadatı Kiram” diyoruz. Saadete, selamete, hidayete ermiş topluluk. Kur’an’ın sıddıklar, şehitler ve salihler diye zikrettiği bu topluluğun ismidir.

Hâcegân, bir dönem sadece ilahi silsilenin üçüncü halkasında yer alan kişilerle tanınmıştır. Tarihin seyri içinde Hâcegân geleneği, Orta Asya ve Maveraünnehr dediğimiz bu bölgede Yusuf Hemedani hazretleri ile tanınmıştır. Yani Cenâb-ı Peygamberden Hazreti Ebubekir Sıddık (ra) vasıtasıyla devam eden bu saadat zincirinde Hâcegân ekolü, Ali Fârimedi hazretlerinden sonra Yusuf Hemedani hazretleriyle tanınmaya başlamış ve O’nun bir halefi Hâce Ahmed Yesevî, diğer bir halefi Hâce Abdulhâlık Gucduvânî vasıtasıyla yayılmış ve devam etmiştir. Ta ki bu anlayış, bu kültür, bu zaviye Hâce Muhammed Bahauddin hazretlerine kadar devam etmiştir. Hâce Bahauddin hazretleriyle birlikte bazı anlayışlarda ve dolayısıyla uygulamalarda yapılan değişikliklerden sonra bir kabuk değişimi, bir isim değişimi olmuş ve bu ekole Nakşibendilik denmiştir. Aslında Hâcegâniyye ekolü Nakşibendiliğin içinde mündemiç bir özdür.

Bu hususlar dikkate alındığında Hâcegân yolu salt bir cemaat ve tarikat anlayışı değildir. İçinde geçmişten bugüne gelen dini, milli, tasavvufi kültürleri mezceden, bunları birleştiren bir yoldur. Her zamanda hakkı üstün tutan bir topluluk bulunsun fehvasınca Hâcegân, hak üzere bir araya gelmiş numune topluluğa verilen isimdir. Hâcegân yolunu diğer yollardan ayıran en önemli özelliği ise Efendimizden ﷺ bozulmadan nesilden nesile aktarılarak gelen İslam mirasına sahip salih insan, varisi nebi dediğimiz insanı kâmil anlayışıyla yoğrulu, İslam medeniyetinin yaşatıldığı, velayet anlayışını bünyesinde barındıran, yaşayan bir zamanın Hâcesinin varlığıdır.

Ayeti kerimede geçen “Allah nurunu tamamlayacaktır[4]” ibaresinde yer alan “nur” kelimesi, Kur’anın hükmü yanında “insan” olarak da tefsir edilmektedir. Yani insan tamamlanacaktır. Zira din tamamlanmıştır, tamdır. Nakıs olan insandır. İnsanın kemâlât yolculuğu bitmemiştir. Bu manada Hâcegân pirleri bile kendilerine bırakılan emaneti işlemeye devam etmişlerdir.

Hâcegân yolunda efendimizden ﷺ aktarılarak bugüne kadar gelen şey dinin orijinal bozulmamış halidir. Burada İslam şeriatı dediğimiz zahir yön olduğu gibi mana dediğimiz İslam şeriatının özünü oluşturan haller de vardır. Bir nevi kabuk ve öz diye tanımlayacağımız hususlardır bunlar. İşte özde bırakılan emanet, “maiyet sırrı” denilen Hakla birlikte yaşama sanatıdır. Cenâb-ı Hak ile birliktelikte hep kazanım vardır. Bu kazanımlar bir sonraki nesle devredilmekte neticede kemâlât bir önceki döneme göre daha da ileriye taşınmaktadır. Bu tıpkı zahirdeki teknoloji gibidir. Nasıl ki teknik durmadan ilerliyorsa kemâlât denilen şey de durmadan ilerlemektedir. İşte bu ilerleyişte kişinin yeri anlayışla belirlenmektedir. Anlayışın oluşması tefekkür ameline bağlıdır. Yani insan hangi aşamada olursa olsun kendisinin önünü açan en önemli alet veya kendisini hedefe ulaştıran en hızlı binit tefekkür olacaktır.

Bu manada Hâcegân yolu gerçek alim ve kamil insanların yetiştirildiği bir velayet okuludur. Buradan zamanın hâceleri dediğimiz asrın bilginleri, mütefekkirleri, münevverleri, arifleri ve âşıkları yetişir. Zamanın kâmil insanları mesabesindeki zamanın hâcelerinin, her an hay olan Cenabı Hakla yaşadıkları aşk ocağından elde ettikleri; sıcak, mis kokulu ekmek misali taze ve katışıksız, muhabbet kokan hikmetler husule gelir. Bu dem kiminde aşk olur, kiminde irfan olur, kiminde ilim olur. Olur da olur. Ashabı güzin gibi bin bir çiçek olup açarlar. Bu dem su misali gibidir. Tohumu cihetinde bitki yetişir.

Hâcegân yolu fikriyatı maya gibidir. Sahibi Hâce-i Kâinat Muhammed Mustafa’dır ﷺ. O, ashabı güzini mayalamış, Ashab da sonraki zamanın hâcelerini mayalayarak günümüze kadar bozulmadan gelmiştir. Tıpkı sütün yoğurtla mayalanması gibi. Bugün sağlıklı maya ile mayalanan yoğurt, bembeyaz ve tadı da ilk günkü yoğurdun tadındadır. Hâcegân vakfı fikriyatı, bu maya misalidir. Nasibi olan herkesi mayalama gücüne sahiptir.  Abı hayat gibidir. Serin, soğuk su gibidir. Her derde şifadır. Zira insanlığın tüm hastalıklarının sebebi iman zafiyetindendir. Allaha (cc) inandım diyen çoktur ancak Allah (cc) varmış gibi yaşayan azdır.

İşte zamanın Hâcesi, aşk ocağı denilen gönülden, her an hay olan ve tenezzülen iskan buyuran Cenabı Hakla yaşadığı anın deminden, anın hikmetini ve hakikatini istinbat edebilen, getirebilen kişidir. Bu dem sonucu çıkan yepyeni sıcacık bu fikirler, 70 yıl ibadet gücündedir[5]. Pas sökücü mesabesindedir. Hasta kalplere şifa, paslı gönüllere cila hükmündedir. Bugün, insanlığın ihtiyacı; zamanın münevver, mütefekkir, Allah adamları dediğimiz zamanın hâcelerinin Haktan getirdikleri, anın hikmeti mesabesindeki fikirlerdir. Bu adamlardan doğan fikirler, abı hayat gibidir. Bu hayat  suyu, önce kendilerine hayat verir, hay olurlar, yeniden dirilirler. Hararetlerini ve ateşlerini ancak bu su söndürür. Sonra hak vergisi olan ve bitmeyen, tükenmeyen bu suyun bereketini Cenabı Haktan bilerek susuz çoraklaşmış gönüllere ulaştırma gayreti içerisine düşerler. Bilir ki gönüller Cenabı Hakkın evleridir. Yapılan her yeni gönül, Hakkın iskan buyuracağı evdir, yeni bir ocaktır, nice demlerin yaşanacağı yerdir.

Bilir ki, ateşi de veren O’dur. Suyu da veren O’dur. O’ndan O’na deveran eden O’dur. Yeter ki ortada sen olmayasın, ben olmayayım, hep O, olsun.

…..

Ademliktir[6] insanı âdem[7] yapan,
O demdir âdemi ayakta tutan,
Demi demdir bu âlem,
Ademi âdemler doğuran,
Hâce-i Hâcegândır, yâri dost besti best.

Hülasadır insan bu kevni âlemin,
Hazreti insandır gaye-i kelamı kadimin,
İnsanı hazret yapan tohumudur kâmilin,
Hâce-i Hâcegândır, dostu yâr besti yâr.

…..

Kısaca Hâcegân yolunun büyükleri; Hâceyi, Hâcegânı ve Hâcegân yolunu bir cümle ile “o dem bu dem; o âdem bu âdem” şeklinde  özetlemişlerdir. Biz de “arife tarif gerekmez” diyerek sözü fazla uzatmadan burada bitirmek istiyoruz.

                                             Hâce-i Hâcegân [8]
                                             Hâcegân Vakfı Genel Başkanı                     

                                       

[1] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. 2, s. 419.

[2] Buhârî, Salât, 80.

[3] Nisa Suresi 69. Ayet;  “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!”.

[4] Saf Suresi 8. Ayet; “Onlar ağızlarıyla Allah´ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.

[5] İbn Abbas ve Ebu’d-Derda‘dan rivayet edildiğine göre “Bir saat tefekkür yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır.” Bkz.: Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfû’a, 175; Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)

[6] Adem: yokluk.

[7] Âdem: insan, insanı kâmil.

[8] Hâce-i Hâcegân: Hâcegân Yolunun Hocası.