Sesimizi Duyan Var mı?
Göçük altında kalanlara “sesimizi duyan var mı?” diye sesleniyorlar. Yaşadığımız afet olmasaydı, bu ifadenin bizim için bu denli bir anlamı olur muydu bilemiyorum. Esasında bu deprem afeti nedeniyle hatiften bir ses geliyor kulağımıza; “sesimizi duyan var mı?” diye. Siz de işitiyor musunuz?
Kahramanmaraş depremi insanları üç sınıfa ayırdı. Birincisi kurtulanlar, yani şehitler, yani, göçük altında kalarak can veren kardeşlerimiz. İkinci sınıf insanlar, kurtarıcılardır. Allah’ın izniyle göçükten sağ kurtularak çıkan ve diğer insanlara ibret olan, diğer insanların kurtuluşlarına vesile olmak üzere hayata geri dönenlerdir. Nihayet üçüncü sınıf insanlar da geriye kalan, kurtarılmayı bekleyen, bizim gibi insancıklar güruhudur.
Şimdi yaraları sarma ve muhasebe zamanıdır. Yaraların sarılması konusunda çok şükür ülkemiz imtihanını güzel verdi. Devletiyle, milletiyle, sivil toplum kuruluşuyla. Sağcısıyla, solcusuyla; sakallısıyla, sakalsızıyla…
Ama şimdi meselenin doğru tahlilini yapma zamanı. Röntgeni doğru yere çekip ehil insanların değerlendirme yapma zamanı. Mesele tüm yönleriyle, dini, ahlaki, teknik ve idari yönden hatta milli güvenlik yönlerinden dahi uzman görüşlerin toplanıp sağlıklı bir değerlendirme yapma ve ders alıp bu felaketin bize fısıldadığı hususlara dikkat etme ve gerekenleri behemahal yerine getirme zamanıdır. Aksi halde daha şiddetli hadiselerle karşı karşıya kalınması kaçınılmazdır.
Depremin teknik olarak doğal veya milli güvenliği ilgilendiren teknolojik bir saldırıyla gerçekleştirilmiş olsa bile ortada olan bir gerçek vardır ki o da Cenabı Hakkın bu faciaya müsaadesinin olmasıdır. “Hayrihi ve Şerrihi minAllahi Teala” diyoruz. Hayır ve şer Allah’tandır[1]. Şeriaten sebepler, failler, araştırılıp bulunur, cezalandırılır ancak hakikatte büyüklerimiz, “amrdan, zeydden (ahmetten mehmetten) değil Haktan bilin” şeklindeki telkinleri de asla unutulmamalıdır.
Kitaplarımızda başa gelen musibet ve felaketlerin üç sebebi zikredilir. Bunlardan birincisi işlenen zulüm, günah ve isyanlardır[2]. İkincisi; Cenabı Hakkın imtihanı gereğidir[3]. Üçüncüsü; Cenabı Hak, kişilerin derecelerini artırmak için musibeti verebilir[4].
Bu üç durumu, yaşadığımız deprem felaketine vurmak mümkündür. Günahsız, sabi çocukların şehit olmaları, tertemiz bu dünyadan göçmeleri, onlar için hem kazanılmış bir imtihan hem de derecelerinin artırılması denilebilir. Yine günahkâr da olsa bir Müslümanın göçük altında kalması; günahlarına rağmen şehit hükmünde olacağı için hem derecesinin artması hem de imtihanın başarıyla geçilmesi olarak değerlendirilebilir. Bunlar meselenin kolay ve bireysel değerlendirme kısmıdır.
Zor olan kısmı, Hakka isyanın, İslam’a muhalefetin, azgınlığın, sapkınlığın artması konusundaki değerlendirmelerdir. Mana cephesinde; depremlerin oluş nedenleri arasında; genel olarak zülüm ve haksızlıkların artması ve zinanın çoğalması şeklinde cereyan eden Allaha isyan eylemlerinin olduğu konusunda İslam Uleması arasında ittifak vardır[5]. Zülüm; Hz. Mevlana’nın tabiri ile adaletsizliktir. Hakkı, hak edene vermek adalet, vermemek zulümdür. Zulüm, adaletsizliğin artması şeklinde cereyan eden eylemlerdir. Büyüklerimiz zelzeleyi kısaca şöyle formülüze etmişlerdir: Zelzele eşittir zulüm ve zina… (Z =z+z)
Depremin yaşandığı yerlere baktığımızda; Kahramanmaraş, Adıyaman, Urfa, Gaziantep, Hatay, Malatya ve civarları… Peki, bu bölgelerde mi azgınlık, isyan, genel olarak fuhşiyyat arttı da Cenabı Hak o bölgelere musibet verdi, sorusu hemen karşımıza çıkagelmektedir. Malum fay hattı lut gölünden gelen hat olduğu görülüyor. Lut aleyhisselamın kavmi, bugünkü tabir ile LGBT diye tanımlanan melun güruh nedeniyle helak edildiğini Kuranı mübin bize haber ediyor[6].
Maraş, Antep, Urfa, Adıyaman, Malatya, buralar Türkiye’nin kalbi mesabesindedir. Türkiye’nin genel olarak en muhafazakâr en sağlam tabir caizse Türkiye’nin kalbi diyebileceğimiz yerler olduğu dikkat çekicidir. Mademki mesele Allaha isyan ise bu değerlendirmede zelzelenin ağırlık merkezinin farklı yerler olması gerektiği hemen akla gelebilir. Ancak doğru bakış açısıyla, doğru tefekkürle meselelerin hakikatleri gün gibi açıktadır. Yeter ki kalp gözümüz, gönül kulağımız açık olsun.
Hadiselerin doğru değerlendirilmesi için bakılacak kitap sayısı üçtür. Cenabı Hak bize içinde yaş ve kurunun yani her şeyin olduğu üç kitap vermiştir. Bu üç kitap, birbirinin aynısı hükmündedir, kimi hak dostları bu kitapları üçüzler olarak da değerlendirmişlerdir. Kitaplardan birincisi; Kuranı Kerimdir. İkincisi, kâinat kitabı dediğimiz, kâinatın bizzat kendisidir. Üçüncüsü de insanın bizzat kendisidir. Nerden okursanız okuyun birbirini teyit eder, sizi yanıltmaz. Yeter ki okuma yazmanız olsun. Birinci kitap olan Kuranı Kerim’de ve onun izahı dediğimiz Hadisi Şeriflerde bu konuyla ilgili neler buyrulduğu konusu, basit bir google taramasıyla bile ortaya çıkacaktır. Biz, bu deprem felaketini, Kuran kitabıyla paralel olarak ilmi detaylara boğulmadan özellikle insan kitabından örneklerle gücümüz nispetinde okumaya, anlamaya ve anlatmaya çalışacağız.
Deprem bölgeleri Türkiye’nin kalbi ise öyleyse biz bir kalp krizi yaşadık. Kalp krizi yaşandı diye kalbimizi, vücudun en bozuk veya en kötü organı olduğunu söylememiz hata olur. Kalp krizini, et parçası olan kalbe mal etmek nasıl bir hata ise bu bölgelerdeki Hakka isyan nedeniyle bu felaketlerin o bölgelere geldiği tezini ileri sürmek de bir o kadar abes olacaktır.
Öyleyse bizim yapmamız gereken şey insan kitabından okumaya devamla kalp krizi sebeplerini araştırıp doğru teşhisi koyup, doğru tedaviye girişmektir. Kalp krizi, malum kan damarlarında yaşanan tıkanma nedeniyle meydana gelmektedir. Bu tıkanmalarda, plak dediğimiz, damarın içine yerleşen ve damarı sıvayarak içini daraltan maddeler ile kolesterol denen kandaki yağ oranının yüksekliğinin rol oynağı söylenmektedir. Bu durumun nedeninin de yeme ve içmelere dikkat edilmemesi ve sağlıksız yiyeceklerin tüketilmesi olarak belirtilmektedir. Bu durumda hücrelere gerekli nefes dediğimiz oksijen ve gıdanın ulaştırılmasında sıkıntılar yaşanmakta ve kalp zorlanmaktadır. Tıkanan damarlar nedeniyle oksijen ve gıdanın hücrelere eşit gitmesi için kalp, basıncı artırır. Bu durumda basınç nedeniyle yüksek tansiyon oluşur. Zamanla kalp yorulur ve kalp krizi meydana gelir. Kriz derin ise insan hayatını aniden kaybeder, geçici ise ani müdahale ile hasta tekrar hayata döner.
Bu kabaca misalden hareketle memleketimizin kalbi olan illerinde bir kalp krizi yaşadık. Sevindirici olan husus kalp kriziyle memleketimiz, Lut kavmi gibi tamamen helak olmadı elhamdülillah. Krizi ağır atlattık ancak milletimiz ve devletimiz açısından çok şükür altından kalkılamaz sonuçlara sebebiyet olmadı.
Başta da ifade etmiştik. Zaman yaraları sarma ve muhasebe zamanıdır. Bu olay tabir caizse bize “sesimizi duyan var mı?” şeklinde bağırmaktadır. Gelin bu sese kulak verelim, tahlil ve değerlendirmelere devam edelim.
Kalp krizi örneğinden devam edecek olursak yukarda da belirttiğimiz üzere kalp krizinin birinci sebebi, kan damarları içerisine yerleşmiş plaklardır. Bu plaklar tüm hücrelere giden oksijen ve gıdanın eşit şekilde gitmesini zorlaştırmaktadır. Kuran kitabına paralel olarak başımıza gelen felaketin sebebi, memleketin milli gelirinin tüm bireylere hakça paylaşımını engelleyen zamanın plakları mesabesindeki hak yiyici haramzadelerin varlığı ve onlarla yeteri kadar mücadele edilememesidir. Bu modern plaklar, haksız kazançlarla memleketin nefes ve gıdasının, hücrelere hakça dağılımını engellemektedir. Bu plaklar, başkalarının oksijen ve yiyeceklerine göz dikmiş haramilerdir. Daha da somutlaştırırsak kimi yerde binadan çalan müteahhit, kimi yerde yolsuzluk yapan kamu görevlisi, kimi yerde başkasının hakkına tecavüz eden idareci veya vatandaş kılıklı kişilerdir. Kısaca hakka hukuka riayet etmeyen herkes bu kapsamdadır. Bunlar sebebiyle ülkenin damarlarının tıkanması söz konusu olduğu gibi zulüm ve adaletsizlik denilen haksızlıklar da yaygınlaşmakta, helal-haram konusundaki hassasiyetlerde de zafiyetler çoğalmaktadır. Kalp, her hücreye oksijen ve gıdanın gitmesi için basıncı belki artırarak tansiyonu yükseltmektedir. Yani fakire fukaraya yapılan doğrudan yardımlar, destekler, kömür yardımı vs. ancak bu durumun sürekliliği devleti yormakta ve tıpkı tansiyon hastaları gibi onu harab etmektedir. Yapılması gereken şey cerrah hassasiyetiyle oksijen ve gıdanın dağılımını engelleyen bu plakların kazınıp, sökülüp atılması ve yeme içmemizdeki sağlıksız (haram) yiyeceklerden uzak durulması iken maalesef bugün bunu başarmış değiliz.
Arife tarif gerekmez dostlar. Ölümcül nitelikli bu afetten gerekli dersler alınmalı. Kalbimize ve gönlümüze gelen fısıltıya (fısıltı da demeyeceğim bağıran seslere) kulak verelim. Cenabı Hakkın celalinden, cemaline kaçalım. Hani bir anne çocuğuna kızınca çocuk şok olur ve şokun etkisiyle nereye gitsin ki en güvenli yer anne kucağıdır da yine anneye koşar ya. Biz de ayeti kerimede zikredildiği gibi “fefirru illAllah” “Allaha (cc) firar edin[7]” buyruğunda olduğu gibi O’na koşmaktan, onun emirlerine sığınmaktan başka çaremiz yok.
Deprem felaketiyle bize bir şeyler mırıldanmaktadır. Gelin bu sese kulak verelim. Yapılması gerekenleri zahiriyle (idari, teknik, adli, milli güvenlik vs) ve manasıyla (zulüm, haksızlık, adaletsizlik, günah, haram-helal hassasiyeti) gereği gibi yapalım. İsyanda ısrar etmeyelim. Haksızlıkta ve anlayışsızlıkta ısrar etmeyelim.
Allah (cc), bu millete bir daha böyle felaketler yaşatmasın. Yaşanan afetten ders almayı ve gerekenleri layıkıyla yapmayı bizlere nasip eylesin. (Amin)
Hâce-i Hâcegân [8]
Hâcegân Vakfı Genel Başkanı
[1] Nisa Suresi, 78. Ayet; “İyilik de kötülük de hepsi Allah’tandır.”
[2] Şura Suresi, 30. Ayet: “Size gelen musibet, işlediğiniz günahlar yüzündendir”
[3] Bakara Suresi, 155. Ayet; “And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile imtihan ederiz.”: Bir Hadisi Şerifte Peygamber Efendimiz (sav); “Allah sevdiği kullarını zaman zaman musibetlerle imtihan eder”. Bkz: Buhârî, Merḍâ, 1; Tirmizî, Zühd, 57.
[4] Buhâri, Îman, 39; Müslim, Birr, 52.: “Mümine gelen her sıkıntı, günahlarına kefaret olur.”
[5] Bir Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav): “Zina yayılınca depremler çoğalır.” buyurmaktadır. Hadis metni için bkz: Deylemi, 1/330-331.
[6] Ankebût Suresi, 28-35. Ayetler. 34. ve 35. Ayette Cenabı Hak;“Biz, yoldan çıkmalarının cezası olarak bu memleket halkının üzerine gökten alçaltıcı bir belâ indireceğiz!. İşte o memleketten geriye, aklını kullananların yararlanabileceği açık bir ibret vesikası bıraktık.”
[7] Zariyat Suresi, 50. Ayet.
[8] Hâce-i Hâcegân: Hâcegân yolunun hocası
Elinize, gönlünüze sağlık.