HACI BAYRAMI VELİ – 2
1. Menkıbeleri:
Askerin Emaneti
Hacı Bayramı Veli’nin doğduğu Zülfadl (Sol-Fasol) köyünden bir genç askere çağrılmıştı. Yetim olan bu temiz genç, babasından kalma birkaç altınını, annesinden kalan hatıra bilezik ve küpeleri emanet edecek bir kimse bulamadı. Hepsini küçük bir çekmeceye koyup, Hacı Bayramı Veli’nin türbesine getirdi. Türbeyi ziyaret edip;
“Ya hazreti Hacı Bayramı Veli! Beni vatani vazifemi yapmak için çağırdılar. Annemden ve babamdan kalma şu hatıraları emanet edecek bir kimse bulamadım. Bu küçük çekmeceyi zatı alinize emanet bırakıyorum. Eğer askerden dönersem, gelir alırım. Şayet dönemezsem, istediğiniz bir kimseye verebilirsiniz!” diye münacaat etti.
Sonra çekmeceyi sandukanın kenarına koyarak ayrıldı.
Aradan yıllar geçti. Gencin askerliği bitti ve emanetini almak üzere Hacı Bayramı Veli’ye geldi. Ziyaretini yapıktan sonra, çekmeceyi koyduğu yerde buldu. Hiç dokunulmamıştı.
Orada türbeyi bekleyen türbedara;
“Bu çekmece benimdir. Askere gitmeden önce emanet bırakmıştım. Şimdi alıyorum.” dedi.
Türbedar;
“Tabi, alabilirsen al. Çünkü ben, bir defasında bu çekmecenin yerini değiştirmek istedim. Fakat bütün uğraşmalarıma rağmen yerinden bile oynatamadım. Bunda bir hikmet olduğunu düşünerek, bir daha elimi bile sürmedim.”
Genç, çekmecenin yanına gelip, Hacı Bayramı Veli’ye teşekkür etti ve emanetini alarak köyüne döndü.
Akşemseddin
İstanbul’un manevi fatihi olan Akşemseddin Osmancık’ta müderrisken Hacı Bayramı Velinin evliyalık derececsini duymuş ve ona talebe olmak üzere Ankara’ya gelmişti. Fakat Hacı Bayramı Velinin kendi aklınca olumsuz hoşuna gitmeyen bir durumunu görüp, “buralara boşuna gelmişim” diyerek oradan ayrıldı. Zeynüddin Hafi hazretlerine talebe olmak üzere Mısır’a doğru yola çıktı. Haleb’e vardığı gece bir rüya gördü. Rüyasında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli’nin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucu ise Hacı Bayram’ın elindeydi. Bu rüya üzerine, Akşemseddin yaptığı hatayı anlayarak derhal Anakra’ya geri döndü. Şehre ulaştığında Hacı Bayramı Veli’nin talebeleriyle ekin biçmeye gittiğini öğrendi. Tarlaya gitti. Fakat Hacı Bayram hazretleri ona hiç iltifat etmediler. Akşemseddin, diğer talebelerle birlikte ekin biçmeye başladı. Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrıldı. Hacı Bayramı Veli, talebeleriyle yemek yemeye başladı. Yine Akşemseddin’e hiç iltifat etmeyip, yemeğe çağırmadı. Akşemseddin yaptığı hatayı bildiği için, kendi kendine;
“Ey nefsim! Sen, Allahü tealanın büyük bir veli kulunu beğenmezsen, işte böyle yüzüne bile bakmazlar. Senin layık olduğun yer burasıdır.” diyerek, köpeklerin yanına yaklaşıp, onlarla beraber yemeye başladı.
Hacı Bayramı Veli hazretleri, Akşemseddin’in bu tevazuuna dayanamayarak; “Köse! Kalbimize çabuk girdin, yanımıza gel.” buyurup iltifat etti, kendi sofrasına oturttu. Sonra ona; “Zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar.” diyerek, onun gördüğü rüyayı, keramet göstererek anladığını bildirdi.
Vergi ve askerlikten muafiyet
Hacı Bayramı Veli, Ankara’ya Sultan Murad Hanın verdiği fermanla geldi. Fermanda, Hacı Bayramı Veli hazretlerinin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgûl olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildiriliyordu. Bunu duyan pek çok kişi, vergi ve askerlikten kurtulmak için Hacı Bayramı Veli’nin talebesi olduğunu söylemeye başladı. Bunlar o kadar çoğaldı ki, Ankara’nın mali ve askeri düzeni bozuldu. Sonunda Sultan, Hacı Bayramı Veli’den talebelerinin bir listesini istemek zorunda kaldı.
Hacı Bayramı Veli de, Ankara’nın Kanlıgöl mevkiinde bir çadır kurdu ve; “Bize intisab edenler, talebe olanlar burada toplansın.” diye ilan etti. Hacı Bayramı Veli’nin talebesi olduğunu söyleyen herkes, akın akın gelip meydanı doldurdu. Hacı Bayramı Veli; “Dervişlerim, müridlerim! Bana intisab eden talebelerimi bugün burada kurban etmem emrolundu. Canını, malını bana feda eden, çadıra girsin.” buyurdu. Bütün talebeleri bir korku aldı. Bir uğultu yükseldi. Vergiden kaçmak için talebe görünenler; “Bu ne biçim mürşit; bu nasıl müritlik.” diye söylenip duruyorlardı. Hacı Bayramı Veli de, eline keskin bir bıçak ile çadırın kapısında beklemeye başladı. Bu sırada topluluktan, bir erkek ile bir kadın kalabalığı yararak doğruca çadırın içine girdiler. Arkalarından Hacı Bayramı Veli de girdi. Daha önceden çadıra koyduğu koyunu içeride hemen kesti. Kırmızı bir kan, çadırdan dışarı çıktı. Kanı gören herkes hemen kaçtı. Meydanda kimse kalmadı. Daha sonra dışarı çıkan Hacı Bayram-ı Veli; “Anladık ki, bu kadar talebemiz varmış. Sultana bir mektup yazdı ve talebelerinin sayısının bir buçuk olduğunu bildirdi. Bunlardan başka herkes, vergi vermek ve askerlik yapmak suretiyle, devlete olan borcunu ödemelidir” buyurdu.
2. Sözleri:
- Âlim ve velilerin kabirlerini ziyaret ediniz. Zira o büyükler, kendilerini ziyaret edenlere şefaat ederler.
- Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
- Hiçbir günahı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalpleri şeytanın konağı olur.
- İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız.
- Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyaret ediniz. Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesabınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız.
- Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşa etmeyiniz; çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyanet ise çirkin bir harekettir. Emaneti koruyunuz.
- Allah’u Teâlâ’ya isyan yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyiniz.
- Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticaret erbabının dükkanlarında uzun müddet oturmayınız.
- Helalinden kazanıp, ondan fakirlere cömertçe veriniz.
3. Şiirleri:
Sen Seni Bil
Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı.
Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.
Kim bildi efalini,
Ol bildi sıfatını.
Anda gördü zatını,
Sen seni bil, sen seni.
Görünen sıfatındır,
Anı gören zatındır.
Gayrı ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni.
Kim ki hayrete vardı,
Nura müstağrak oldu.
Tevhidi zatı buldu,
Sen seni bil, sen seni.
BAYRAM özünü bildi,
Bileni anda buldu.
Bulan ol kendi oldu,
Sen seni bil, sen seni.
……………
N’oldu Bu Gönlüm
N’oldu bu gönlüm, n’oldu bu gönlüm?
Derdü gam ile doldu bu gönlüm.
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.
Gerçi ki yandı gerçeğe yandı,
Rengine aşkın cümle boyandı.
Kendi de buldu kendi de buldu,
Matlabını hoş buldu bu gönlüm.
Elfakru fahri elfakru fahri,
Demedi mi alemlerin fahri.
Fakrını zikret fakrını zikret,
Mahv u fenada buldu bu gönlüm.
Sevda-yı a’zam sevda-yı a’zam,
Bana k’oluptur arş-ı muazzam.
Mesken-i canan mesken-i canan,
Olsa acep mi şimdi bu gönlüm.
Bayrami imdi bayrami imdi,
Yar ile BAYRAM eyledi şimdi.
Hamd senalar hamd-ü senalar,
Yar ile bayram etti bu gönlüm.
*Makale, Hâcegân Vakfı Genel Sekreterliği tarafından hazırlanmıştır.