2. 1. Kalb-i Selim Olmak (1.Bölüm)
a. Terim Tanım:
Kalp; Arapça bir kelime olup (ق-ل-ب) kökünden gelmektedir. Lügatte; bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek[1], vücutta kan dolaşımını sağlayan organ,[2] şeklinde tanımlanmaktadır. Kalp; bugünkü Türkçe’de bizim anladığımız manada “yanar-döner olan” anlamındadır. Kalpazanlıktaki (sahte para basma) “kalp (taklit etme)” ile ve yine bukalemün kelimesi içinde yer alan “kalp” ile aynıdır. Kalp, taklit eden demektir. Bu yönüyle kalp taklitçidir. Bukalemün gibi hemen girdiği kabın rengini alır. Bukalemun kelimesi, Arapça’da “ebu kalebun” yani “kalblerin babası” yani “yanar, döner olmanın babası” anlamına gelmektedir. Hakka dönerse, ateşe atılan odun misali köz gibi olur, ateş gibi kıpkırmızı olur, kendisine ateş bile dense yeridir. Bu kapsamda Hak gibi olur. Kalbin, kalpazanlığı muhteşemdir, öyle bir kalpazanlıkla Hakkı taklit eder ki tıpkı bukalemün gibi kimse anlamaz. Kişinin kendisi bile “enel Hak” diyebilir. Ancak kalp; küfre yönelirse, küfre dönerse bu sefer onu acayip taklit eder, simsiyah olur, Küfür olur. Bu kritik organa bu sebeple semantik bilimi açısından her şeye dönebilen anlamında “kalp” denilmiştir. Cenabı Hak, Kur’anı mübininde de bu anlamda ve bu semantikte kullanmıştır.
Dini ve tasavvufi anlamda kalp; şayet Hakka ayna olmuş ise bu sefer gönül ile eş anlamlı olarak kullanılmış, kalb-i selim adını almış, hakikate döndüğü için de hakikate dair bilgi ve düşüncenin kaynağı veya Hakkı gösteren letaife olarak tanımlanmıştır. Bir et parçası olan kalple bir ilişkisi olmakla birlikte ona “rabbani ve ruhani latife” veya “ilahi cevher” de denilmektedir[3].
b. Kur’an ve Sünnette Kalp
Kur’an’da kalp konusunda dikkati çeker ifadelerin yer aldığı, özellikle mahiyeti, işlevleri ve dışa vurum şekilleri üzerinde çokça durulduğu görülmektedir[4]. Kur’an’da kalbin işlevsel yönüyle ilgili olarak insanın anlama, kavrama, düşünme ve eşyanın hakikatini bilme özelliklerinden bahsedilmektedir. “Kalpleri var ama onunla bir şey anlamıyorlar[5]”,”akletmek için onlarda kalp yok mu?[6]”, “kalbi olanlar için bunda öğüt vardır[7]” mealindeki ayetler bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
İnsanın ve insanlığın bağlı olduğu ruhani bir cevher olan kalp; Kur’an’da ayrıca fuad[8], sadr[9], lüb, nüha[10] gibi isimlerle mecazî olarak da kullanıldığı gibi lügat manasında belirtildiği üzere dışa vurum şekilleri kapsamında; değişken, renkten renge giren bir yapıya sahip oluşu üzerinde de durulmaktadır. Bu kapsamda kalbin; küfür, nifak, takva, Hakkı kabul etme – etmeme, hidayet, dalalet, yumuşaklık, kabalık, ülfet, gaflet, korku, öfke, tereddüt, kuşku, şüphe, merhamet, katı kalplilik, hasret, huzur, kibir, kıskançlık ve isyan gibi hallerinin olabileceği bize bildirilmektedir.
Kur’an’da geçen ve yukarda zikrettiğimiz kalbin halleriyle ilgili bazı ayeti kerimelerin detayına bakacak olursak;
Akıl erdirme ve zihnen kavrama: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri olsun[11]”
Akıl erdirememe ve kavrayamama: “Kalpleri vardır, onunla kavrayıp anlayamazlar; gözleri vardır, onunla göremezler[12]” Ayrıca: “Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp anlayamazlar[13]”
İmanın mahalli: “Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir.[14]” “İmanın mahalli kalptir.[15]”
İnkârcı ve kibirli: “Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır.[16]” Başka bir ayette: “Onlar (kâfirler), Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar da onların ta kendileridir[17]”
Nifak: “Münafıklar kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin aleyhlerine inmesinden çekiniyorlar.[18]”
Hidayete yönelen: “Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah her şeyi bilir.[19]” Başka bir ayette: “Hiç şüphesiz bunda (geçmişleri helak etmekte) kalbi olan veya bir şahit olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.[20]”
Gaflet: “Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, istek ve duygularına (hevasına) uymuş olana itaat etme.[21]”
Tatmin olma, emniyet ve huzur: “Haberiniz olsun; kalpler yalnız Allah’ın zikriyle itminana erer, yatışır ve huzura kavuşur.[22]” Bir başka ayette: “Müminlerin kalplerine; imanlarına iman katıp arttırsınlar diye, güven duygusu ve huzur indiren O’dur.[23]”
Istırap ve kuşku: “Senden, yalnızca Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp da kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.[24]”
Şefkat ve merhamet: “Ve O’na tabi olanların kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık.[25]” “O, seni yardımıyla ve müminlerle destekledi ve onların kalplerini uzlaştırdı.[26]”
Kabalık ve katı kalplilik: “Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, onlar çevrenden dağılır giderlerdi.[27]”
Kur’an’ı Kerim; kalbin hallerinden bahsederek esrarlı bir üslup güzelliğiyle herşeyin kalpte olup bittiğini, iş göremez hale gelen bir kalbin, akletme dâhil birçok imani ve ahlaki özelliklerini kaybedeceğini, Hakkın emirlerine ittiba ile de huzura ve itminana ereceğini ifade etmiştir.
Sünnete bakıldığında Peygamber Efendimiz (sav) kalbi; “Bakınız! Bedende bir çiğnem et vardır ki, o sıhhatli olunca bütün beden de sağlam olur; o fesada yüz tutunca da bütün beden bozulur gider. Dikkat edin! İşte o kalptir.[28]” şeklinde tarif buyurarak hem maddi, hem de manevi kalp sağlına işaret etmişlerdir.
Başka bir hadisi şerifte Hz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır.
Kalpler dört sınıftır;
1. Tertemiz bir kalp ki onun içinde alev alev yanan bir lamba vardır. Bu kalp müminin kalbidir.
2. Simsiyah bir kalp ki baş aşağıdır. Bu kalp kâfirin kalbidir.
3. Kılıflı ve kılıfının ağzı bağlı bir kalp ki bu kalp münafığın kalbidir.
4. Açık bir kalp ki orada hem iman hem de nifak bulunur. O kalpteki imanın misali baklanın misaline benzer. O baklaya tatlı su yardım eder. Oradaki nifakın misali ise çıbanın misaline benzer. O çıbanın gelişmesine irin ve sarı su yardım eder. Bu bakımdan iki maddeden hangisi galipse o kalp için bu galip madde ile hükmedilir[29].
Hz. Ömer efendimizden rivayet edilen bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav);
-“Ey Allah’ın Resulü, Allah nerededir. Yerde mi gökte mi?
Hz. Peygamber cevap olarak şöyle buyurmuştur:
–Mümin kullarının kalplerindedir.[30]”; Yine “Benim arzım ve benim semam beni taşıyamadı. Ancak mümin kulumun kalbi taşıdı[31]” şeklinde ifadeyle kalbin manevi cephesine dikkat çekmek istemişlerdir.
Hz. Ali Efendimiz (kv), kalplere misal olarak; “Muhakkak Allahu Teâlâ’nın yeryüzünde kapları vardır. O kaplarda kalplerdir. Bu bakımdan kalplerin Allah’a en sevimli geleni; en incesi, en saf ve en dürüst olanıdır” şeklinde buyurarak Hakka sevgili olan kalbin ince, saf ve dürüst olması gerektiğini izah buyurmuşlardır.
Kalbin değişkenliği hakkında ise sevgili Peygamberimiz (sav);
Müminin kalbi rahmanın kudret parmaklarından ikisi arasındadır.[32]” ; “Kalbin misali kuşun misaline benzer her saat (başka bir renge, başka ) bir duruma girer.[33]”
Başka bir hadiste Peygamberimiz (sav);
“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım benim kalbimi dinin üzerine sabit kıl. Bunun üzerine ashabı kiram Hz. Peygambere şöyle sordular;
Ey Allah’ın Resulü sen korkar mısın?
Bana teminat veren ne var? Kalp Allah’ın kudret parmaklarının arasındadır. Onu dilediği gibi evirip çevirir[34].”
Meymun b.Mehrandan rivayet edilen Hadisi Şerifte;
“Kul bir günah işlediği zaman onun kalbinde simsiyah bir nokta yazılmış olur. Ne zaman günahtan elini çekip tövbe ederse, kalbi kalaylanıp tertemiz olur. Eğer ikinci defa günah işlerse o siyah nokta kalbini kaplayıncaya kadar fazlalaşır” şeklinde buyurularak kalbin nasıl kirlendiğine ve nasıl temizlendiğine işaret edilmiştir.
Sonuç olarak; insanın ve tüm insanî faaliyetlerin, kalp denilen ve içinde aklında yer aldığı yönetim merkezi tarafından iyi bir iş bölümüyle yönetildiği; bu iş bölümünde göze görme, kulağa işitme, beyne düşünme ve diğer azalara da muhtelif görevlerin verildiği görülmektedir. Vücudun en ücra köşelerine kadar uzanan damarlar vasıtasıyla bedeni tümüyle saran ve onu kan deveranıyla canlı tutan maddî kalp, bu görevi itibariyle bedenin tamamına hâkim bir idareci konumundadır. Bu bağlamda Rabbani latife diye adlandırdığımız manevî kalp de insandaki tüm manevî organlarla bağlantılı olması ve onları kumanda etmesi bakımından da yönetici durumundadır. Hâcegân büyükleri kalbi; ülkeyi yöneten parlamentoya benzetmişlerdir. Ülkenin yönetim mekanı olan bu parlamentonun iç işleyişinde akıl başbakan, ruh ve ruhani değerleri; iyi (hayr) milletvekilleri, nefs ve avanesini ise şer milletvekilleri temsil etmektedir. Neticede kalp parlamentosunda alınan kararlarla (kanunlarla) insan (ülke) idare edilmektedir. Dolayısıyla insanın yönetim merkezi kalptir.
Yukarda zikredilen “Kul bir günah işlediği zaman onun kalbinde simsiyah bir nokta yazılmış olur. Ne zaman günahtan elini çekip tövbe ederse, kalbi kalaylanıp tertemiz olur.” şeklindeki Hadisi Şerifi bu bakış açısıyla yorumladığımızda işlenen günahla kalpte oluşan her siyah nokta; kalpte bulunan kötülüğü temsil eden bir milletvekili olarak yerini aldığı, tövbe ile onun vekilliğinin düştüğüne işaret edilmektedir. Mefhumu muhalifinden de Hakkın emirlerinin yapılması sonucu da kalpte iyi bir milletvekilinin oluşacağını anlayabiliriz. Netice olarak parlamentoda nefs ve avanesini destekleyen şer çoğunluklu bir oluşum varsa akıla; zulmet ve kötülük yapması yönünde emirler (kanunlar) çıkararak, insanın (ülkenin) helakına sebebiyet vereceği gibi, ruha yardımcı iyi çoğunluklu milletvekillerinin oluşturacağı parlamentoda nefs temsilcileri azınlıkta kalınca emirler (kanunlar) ruhun istediği doğrultuda rahmani ve hakkani çıkacak ve insan (ülke) sulh ve salah bulacaktır.
Yönetimde, prensip olarak personelin başarısı ya da başarısızlığı yöneticiye nispet edilmektedir. Bu bağlamda insanın maddi-manevî tüm faaliyetlerinden de kalp sorumludur. Nitekim görüp ibret almayan gözden ve doğruyu işitmeyen kulaktan kalp sorumlu tutulmuştur. Bu nedenle maddi kalp ile manevi kalp iç içe ve birbirleriyle bağlantılıdır. Akıl ve onun bulunduğu yer olan manevî kalp; insanın mana cephesinden sorumlu organ iken bunlara paralel işlev gören beyin ile maddi kalp de insanın maddi varlığını korumakla sorumlu zahir organlarıdır. Aralarında yer alan ilişkiler de bu bakımdan birbirleriyle benzerlikler arz etmektedir.
Bu yaklaşım, insanda kalp ve akıl şeklinde çift başlı (düalizm) bir yönetim olduğu anlamı taşımaz. Akıl bahsinde de izah edildiği üzere kalp, idarenin mekanıdır. Kalp parlamentosunun amiri akıldır. Akıl başbakandır. Ancak başbakan tek başına karar alamamaktadır. Parlamentodan ne kanun çıkarsa onu uygulamaktadır. Kalp parlamentosunda ruha yardımcı hakkani milletvekillerinin çoğunlukta olduğu yerde talimatlar (kanunlar) rahmani olunca akıl bu talimatları uygulayacak ve dolayısıyla böyle bir kalp de kalbi selim adını alacak ve imanın mahalli olacaktır. Şayet nefs ve şeytanın ve avanelerinin çoğunlukta olduğu vekillerin bulunduğu kalpte bu sefer emirler (kanunlar) şer yönünde çıkacak, akıl şerre çalışacak, bu sefer kalp; küfrün, nifakın, şerrin mahalli olacaktır.
Hâce-i Hâcegân [35]
Hâcegân Vakfı Genel Başkanı
[1] Cevheri, I, s.204; Lisanü’l-‘Arab, “kalb” maddesi
[2] Uludağ, Süleyman; “Kalb” in: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.24, İstanbul, s.230
[3] Uludağ, “Kalb” , T.D.V.İ.A, s.230; Gazâli, İhya-i Ulüm’id-Din, c.4, s.9.
[4] Uludağ, “Kalb” , T.D.V.İ.A, s.230
[5] A’raf, 179
[6] Hac, 46
[7] Kaf, 37
[8] İsra, 36
[9] Al-i İmran, 119; En’am, 125; Zümer, 22
[10] Taha, 54 – 128
[11] Hac, 46
[12] A’raf, 179
[13] Tevbe, 87
[14] Mücadele, 22
[15] Hucurat,14
[16] Nahl, 22
[17] Nahl, 108
[18] Tevbe, 64
[19] Tegabün, 11
[20] Kaf, 37
[21] Kehf, 28
[22] Rad, 28
[23] Fetih, 4
[24] Tevbe, 45
[25] Hadid, 27
[26] Enfal 62-63
[27] Ali İmran, 159
[28]–Buhârî, iman 39; Müslim, müsâkat 107
[29] Ramüz El-Ehadis, s.228, hadis No:1; İmam Ahmed Taberani; İhya, c.4,s.27; Müsned, c.III, s.172
[30] Taberani, İhya, c.4,s.31
[31] Taberani, İhya, c.4,s.32
[32] Müslim, ihya, 4, s.41
[33] Suad El Hâkim, Yirmibirinci Yüzyılda İhya Ulûmi’d-Din, c.4, s.99
[34] Tirmizi, ihya, 4, s.98
[35] Hâce-i Hâcegân: Hâcegân yolunun hocası