HZ. EBÛ BEKİR-1
Ebû Bekir ya da tam adıyla Ebû Bekir Abdullah bin Ebî Kuhâfe Osmân bin Âmir el-Kureşî et-Teymî,
Doğum: MS 27 Ekim 573, Mekke, Suudi Arabistan
Ölüm tarihi ve yeri: MS 23 Ağustos 634, Medine, Suudi Arabistan
Çocukları: Aişe, Esma bint Ebu Bekir, Muhammed bin Ebu Bekir
Eşi: Esma bint Umeys (e. ?–MS 634),
Ebeveynleri: Ebû Kuhâfe, Umm al-Khayr
Torunları: Abdullah bin Zübeyr, Urve bin Zübeyr
Defnedildiği yer: Mescid-i Nebevî, Medine, Suudi Arabistan
Peygamber ﷺ Efendimiz’in en yakın dostu, Cennete ilk girecek kişi, ikinin ikincisi, ilk Halife, Aşere-i Mübeşşerenin yani Cennetle müjdelenen on sahabenin birincisi ve Altın Silsile’nin ilk halkası, Peygamber ﷺ Efendimizin kayınpederi, Hazret-i Âişe’nin babasıdır.
Efendimizin ﷺ vefat ettiği gün halife seçildi. Hilafeti 2 sene 3 ay 10 gün sürdü. 63 yaşında iken hicretin 13 (m. 634) yılında Cemaziyel-ahir ayının yedisinde Pazartesi günü hastalandı, 15 gün hasta olarak yattıktan sonra vefat etti. Cenaze namazını Hazret-i Ömer kıldırdı. Peygamber ﷺ Efendimizin kabrinin bulunduğu Hücre-i Seadete defnedildi.
Efendimiz ﷺ O’nun hakkında “Göğsümdeki marifetlerin, bilgilerin hepsini, Ebu Bekir’in göğsüne aktardım” [1]; ahir zamanda sadece “Ebu Bekirin (ra) kapısı açık kalacaktır”[2] buyurmuşlardır.
Hazret-i Ebu Bekir’in faziletleri, üstünlükleri çoktur. Bunların her biri, Kur’an-ı kerimin, hadis-i şeriflerin ve Ashab-ı kiram ile diğer din âlimlerinin haber vermesiyle anlaşılmıştır.
İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, putlara tapmamış, dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. Allah Resûlü ﷺ, peygamberliğini îlân ettiğinde, hemen îmân etmiştir.
Kur’ânî ifâde ile; “İkinin İkincisi”dir. Canıyla, malıyla ve âilesiyle Peygamber Efendimiz’in etrâfında âdeta pervâne olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve yayılması için vakfetmiştir.
Hz. Ebûbekir (ra), dîni idrâk etme hususunda son derece ferasetli, sır ve hikmetlere vakıf olmada yüksek anlayış sahibi, nerede, ne zaman ve nasıl konuşacağını gâyet iyi bilen, yumuşak huylu ve çok cömert bir zât idi. Az konuşur kumandan ve vâlilerine az konuşmalarını tavsiye ederdi.
Âyet-i kerîmeleri ve Peygamber ﷺ Efendimiz’in sözlerini en iyi o anlardı. Zira ömrü boyunca Efendimiz’den hiç ayrılmamıştı. Bedenen ayrı kaldığı kısa zamanlarda bile kalben O’nunla beraber olarak dâimî bir râbıta hâlinde bulunurdu.
Hz. Ebûbekir (ra), fıtraten halim-selim olup, engin bir şefkat ve merhamete sahipti. Bununla birlikte vazife ve mes’ûliyet hususunda zerre kadar müsâmaha göstermezdi. Fikirlerindeki isâbeti, muâmelâtındaki doğruluk ve nezâketi, tecrübesinin genişliği, nefsine hâkimiyeti, hayırseverlik ve samimiyetiyle herkes tarafından çok sevilirdi. Sevimli, güler yüzlü, hoş-sohbet, ahlâkı güzel bir Allah ve Peygamber dostu idi. İnsanlar onunla kolayca arkadaşlık eder ve kendisine olan muhabbetleri gittikçe artardı. Gâyet vakur, cömert ve âlicenap bir şahsiyet ve karaktere sahipti.
Hayatında muazzam bir denge vardı. Her zaman büyük bir tevâzû sergiledi, fakat aslâ zillet ve acziyet göstermedi. Dâimâ vakarlı oldu, fakat gurur ve kibre kapılmadı. Son derece affedici, müsâmahakâr, mülâyim ve yumuşak huylu yaşadı, fakat gerektiğinde de sert ve cesur olmasını bildi. Her hâliyle büyük bir örnekti. (devam edecek…)
[1] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. 2, s. 419.
[2] Buhârî, Salât, 80.