Adaletin Hakikati-2
Adalette Üçüncü Sacayağı ise Vicdandır.
Gerçek adalet için selim bir akıl, sahih bir bilgi ve temiz bir vicdana ihtiyaç olduğunu belirtmiştik. Adaletin üçüncü sacayağı ve belki de en önemlisi vicdandır. Adalet vicdandan doğar. Anayasamıza göre “Hâkimler vicdani kanaatlerine göre karar verirler”[1]. Hâkimler, akıllarına göre bilgiye göre veya Yargıtay içtihadına göre karar verir denmemiştir. Anayasal kavram haline gelen vicdan bu sebeple de çok önemlidir. Vicdan nedir diye sorduğumuzda ortalık toz dumandır. Vicdanın ne olduğunu bilmeyenlerin sayısı bilenlere göre daha fazladır. Konuyla ilgili ülkemizde yazılmış çizilmiş eserlere baktığımızda da yine vicdanı bulamazsınız. Dedik ya memlekette vicdan sorunu var. Hukuk alanında konuyla ilgili bir kaç tez çalışması var. Ortada başkaca ciddi bir esere de rastlamak mümkün değildir.
Modern hukuk bilimi vicdanı, insanın içinde, kalbinde, uhrevi gibi şeyler olduğunu kabul etmez. Kendi inanç dünyasına göre aklın, bilimin vardığı son nokta olarak görür. Bizim anladığımız vicdanı reddeder. Anayasada bahsedilen vicdan, insanın içinde, insana ait, kalbinde, sızlayan, kirlenen bir şey değil aklın, bilimin vardığı son noktadır, der.
Maalesef ülkemizdeki tüm hukuk fakültelerinde, hâkim ve savcı eğitim merkezlerinde ve dahi hâkimlerin eğitiminde bu vicdan meselesi üzerinde hiç durulmamaktadır. Adaletin membaı, çıktığı, doğduğu yer olan vicdan ile ilgili hiçbir eğitim alınmıyor ülkemizde. Ne hukuk fakültelerinde ne de başka bir yerlerde müstakil bir ders yok. Bu vicdan meselesi esasında sadece hukukçuların değil tüm memleketin meselesidir. Ancak adaletin kurumsallaşmış alanlarından biri olan yargıda, bu konu üzerinde durulmaması üzücü ve şaşırtıcıdır.
Hukukçular arasında bir tartışma vardır. Yapay zekâyla donatılmış bilgisayardan hâkim olur mu? En ileri sisteme sahip bir bilgisayara tüm kanunları ve Yargıtay içtihatlarını yükleseniz ve yine bin bir olasılığa göre hüküm verme programları geliştirseniz, bilgisayar hüküm verebilir mi? Örneğin kadın eşini dövmüş, doktor raporu var. Sanığın sabıkası yok vs tüm verileri girdiğimizde bilgisayar, kanun ve içtihatlardan yararlanarak mükemmel bir karar ortaya çıkarabilir. Yani kasten yaralamadan 4 ay hapis, eşe olduğu için yarı oranında artır, 6 ay hapis. Sabıkası yok, paraya çevir, 3.600-TL veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar ver. Hatta AİHM içtihatlarını dahi karara ekleyebilir. Bu işlemi mükemmel yapabilir.
Peki, böyle olmasına rağmen bilgisayardan hâkim olur mu?
Cevap hayırdır. Niye olmaz dediğimizde çünkü bilgisayarın vicdanı yoktur. Gerçek adaletin tahakkuku için vicdan olması lazımdır. Çünkü örnekteki sanık olan hanımefendi diyecek ki “hâkim bey, bi sor, niye dövdüm, Allah aşkına bi sor”. Hâkim de soracak; “kızım kocanı niye dövdün”. O da başlayacak anlatmaya, adamın eve alkollü gelmelerinden, çocuklara bakmamasından, kendisine karşı şiddet uyguladığından, evin geçimine katkısı olmadığı gibi kendi çalıştığı üç kuruşu elinden zorla alıp içkiye vermesinden, olay günü yine aynı elinden zorla parayı almaya çalışırken vs vs. anlattıkça hâkimin vicdanı diyecek ki vallahi bu adam, bu kadının ayağını öpse hakkını ödeyemez, bu kadına bırakın ceza vermeyi, bu adam hakkında işlem başlatmak lazım diyecek ve hanımefendi hakkında beraatına veya ceza vermeye yer olmadığına karar verebilecektir. Mesele nerden nereye gelecektir.
İşte vicdan budur. Gerçek adalet temiz, naif vicdanlardan doğacaktır. Memleketimizde bırakın vicdanı temiz hukukçu ne kadar var, sorusunu sormaya daha vicdanın ne olduğunu bilmeyen, kavrayamayan ve hatta gerçek vicdanı kabul etmeyen reddeden hukuk insanları güruhuyla doludur.
Adalet için aklın kiraya verilmemiş, hür, selim olması yanında vicdanında hür, temiz olması zorunludur. Kirli vicdandan temiz adalet çıkmayacaktır.
Peki, nedir o zaman Vicdan?
Malum insan iki veçheli bir varlıktır. Bir yanı zahirdir, bir yanı batındır. İnsanın bedeni yanında, ruhu da vardır. Bugün modern bilim, çok şükür ki ruh denilen varlığı kabul etmektedir. Bu sebeple vicdanın da izahı kolay olacaktır. Göz, kulak ve beden insanın maddi veçhesi iken ruh, duygular vs de insanın batın yönüdür. İşte vicdan, insanın batınında yer alan organlarından birisidir. Evet, vicdan bir organdır. Dalak, mide, pankreas nasıl ki bedenin zahir bir organı ise vicdan da insanın batınında yer alan bir organdır. Nasıl ki göz görür, kulak duyarsa vicdan da her zaman içerisine yerleştirilmiş alıcılarla doğruyu, Hakkı, hakikati gören ve söyleyen bir organdır. Vicdan, malum arapça bir kavram olup “vecede” kökünden gelmektedir. Vecede, bulmak demektir. Vicdan; Hakkın, hakikatin bulunduğu yer demektir. Hakkın olduğu yerde karanlık olmaz. Işık her zaman karanlığı boğar. Bu sebeple vicdan, hiçbir zaman yalan söylemez. Haktan aldığı donelerle hareket eder. Nasıl ki örümcek doğuştan ağını örer, o kabiliyet onda vardır. Vicdan da doğuştan tertemiz gelir ve hep mutlak doğrudan yana olur. Vicdanın dinle imanla doğrudan bağlantısı yoktur. Vicdanın insanla bağlantısı vardır. İnsanın mükemmel oluşu gereği insana bahşedilmiş bir özelliktir. Her insanda vardır ve her insanda doğuştan tertemiz gelir. Ancak vicdan kirlenebilir. Körlenebilir. Elbette yüce İslam dini, vicdan denen organı keşfettiği için kirlenmemesi için ne yapılması gerektiğini söyler. Bir Hristiyan, bir Yahudi’nin de vicdanı vardır. Ancak doğuştan temiz gelen vicdanı çevresi, anne ve babası veya inanç sistemi kirletmektedir. Bizim inancımıza göre her doğan çocuk, temiz İslam fıtratı üzerine doğar sonra onu anne babası değiştirir[2]. İşte Yahudi aileden doğan çocukta da pırıl pırıl vicdan vardır. Ancak çevresi, anne babası, dini onu şekillendirir. Vicdan doğuştan temiz gelir, vicdanı yeter ki çevre ve etraf kirletmesin.
Bugün ülkemizde adaletin en büyük sorunu nedir? Sorusuna aldığımız yanıt genelde FETÖ meselelerinden dolayı adaletin akıl sorunu vardır, denilmektedir. Yani yargıda aklını kiraya vermiş insanlardan hâkim, savcı, hukukçu olamaz denilmektedir. Kabulümüzdür. Ancak FETÖ ile mücadelede ihraç edilen rakamlar göz önüne alındığında yargının bu sorunu çözüldü mü diye sorduğumuzda aldığımız cevap yine hayırdır. İşte bizce yargının akıl sorunu olmakla birlikte en öncelikli sorunu “vicdan” sorunudur. Meselelerin çözümünde yargı elemanları olayları, vicdanlarına indirerek çözmedikleri için gerçek adaletin tecellisi bir türlü gerçekleşememekte ve neticede sorunlar katlanarak devam etmektedir.
Uzun süredir yargıda bulunmuş birisi olarak yargının bırakın vicdandan “abı hayat” dediğimiz adalet suyunu çıkarıp milletin derdine deva olmayı daha vicdanın ne olduğunu bilmeyen hatta gerçek vicdanı reddeden sözde bilim adamı ve hukukçu güruhuyla karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isteriz. Bunu her platformda sürekli söylemeyi kendimize görev addediyoruz. Ortada bir hastalık olduğu kabul edilememektedir ki teşhise, tedaviye geçilsin. Bu milletin idealiyle, umuduyla bizden doğan yargı uygulamaları uyuşmamaktadır. Yargıya güven endeksleri veya yargıya güven anket sonuçları ortadadır.
Mevcut adalet düzenindeki aksaklıklar ve çözüm yolları oturulur, konuşulur. Bunca yıllık adalet uygulamaları yabana atılacak bir birikim değildir. Ancak unutulmamalıdır ki bir o kadar da önemli olan bir husus vardır ki bu adalet düzeni, yüzyıl önce yeni Türkiye Cumhuriyetinin ihtiyaçları dikkate alınarak ve birazda kolaycılığa kaçılarak batıdan aynen tercüme edilen kanunlarla kurgulanmıştır. Artık Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir yüzyıl hayali düşünülmektedir. Her alanda yeni yüzyıl kurgusuna biz de adalet camiası olarak yepyeni milli ve yerli bir adalet düzenini kurgulamamız lazımdır.
Mevcut adalet düzeni tabir caizse son model gıcır gıcır Türkiye Cumhuriyeti arabasının, 1920 model eski püskü motoru gibidir. Bu motor bu arabayı çekmemektedir. Motor evet modifiye edilmiştir. Ancak yine de hayalimizdeki menzile bu motorla gidilmesi mümkün değildir. Milli ve yerli unsurlarla yeni adalet motoru yapılmalıdır. Toplumsal vicdanı, milli ve kültürel hassasiyetlerimizi yansıtır şekilde “yeni bir hak paradigması üzerine” kurulu bir adalet mekanizması çalışmalarına başlanmalıdır. Komple yerli ve milli bir motor çalışması yapılmalıdır. Nasıl ki milli ve yerli iha ve sihalar gücümüze güç katmışsa aynı şekilde milli güç unsurlarıyla tamamen milli ve yerli bir adalet düzeni de milletimize ve devletimize güç verecektir. Bugünün en büyük hamakatı, mevcut kirli batı vicdanından doğmuş aksak bir adalet fikriyatının bu necip milletin derdine deva olacağı, adalet susuzluğunu gidereceği zannıdır.
Söylediklerimiz ütopya değildir. Bir davanız, bir iddianız varsa, mazlum coğrafyalara abı hayat olan adalet suyundan götürme hedefiniz varsa behemehâl milli ve yerli bir adalet fikriyatını ortaya koymanız gerekmektedir. Evleviyetle bu necip millet, abı hayat mesabesinde olan bu adalet suyuyla buluşturulmalı, akabinde yüzyıldır bizden beklenen bu adalet suyu, mazlum ve mağdur coğrafyalara ulaştırılmalıdır.
[1] Anayasa’nın 138/1. maddesi: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; … vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” şeklindedir.
[2] “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” Hadis için bkz: Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.
Hz Yusuf zindandan çıkarken önce hapiste kalanlar için “Rabbim idarecileri sizlere karşı merhametli kılsın” diye dua edip sonra’da zindan kapısına şu cümleleri yazdı: “Burası dirilerin kabridir. Hüzünlerin toplandığı bir evdir. Dostların tecrübe edildiği, düşmanların sevindirildiği bir yerdir.” Ruhul beyan tefsiri Yusuf/54