Kalb-i Selim
Şâh-ı Nakşibend Efendimizin Hüsâmüddin nâmında bir halîfesi var idi ki pederleri âlimlerin büyüklerinden Hamîdüddin adında bir zât imiş. Şâh-ı Nakşibend Efendimize de muhabbetleri var imiş. Her vakit ziyâretlerine gelip gider fakat nasılsa inâbe etmemiş. Vefat sırasında pek ziyâde ıztırâba dûçar olmuş. Oğlu pederine: “Baba bu hâlin nedir?” diye sormuş. Pederi ise ; “Oğlum şimdi benden bir şey istiyorlar ki onu vaktiyle tedârik edemedim, bende yok şimdi de tedâriki kabil değil Benden kalb-i selîm istiyorlar” der. Oğlu babasına: “Baba şimdi her şeyi bırakıp azıcık gözlerinizi kapayınız, benimle meşgul olunuz” der. Baba, oğlunun tarifi gibi yapar ve biraz meşgul olur. Sonra gözlerini açarak: “Elhamdülillâh oğlum, maksat hâsıl oldu. Yüzün ak olsun! Ver elini öpeyim” der.
Pederi, oğluna rabıta etmekle demek ki kalb-i selîm tedârikine muvaffak olmuş. Sübhânallah!.. Pedere bak, evlâda bak!.. [1]
“Sanma ey Hâce ki senden zer ü sîm isterler
‘Yevme lâ-yenfa‘u’ da kalb-i selîm isterler” [2]
[1] Gülzâr-ı Saminî Sohbetler (6. Baskı), Hâce Osman Bedruddin Erzurumi, Hâcegân Vakfı Yayınları, Ankara 2025, Sohbet No:67, s.91.
[2] Bağdatlı Ruhi, Bugünkü dile çevirisi şöyledir: “Ey Hoca; sanma ki senden altın ve gümüş isterler, Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde, tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.”