HOŞGÖRÜ – MÜSAMAHA
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Salât ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ‘in ailesinin ve bütün ashâb’ının üzerine olsun..
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَافينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
Değerli Kardeşlerim;
(07-17 Aralık Hz. Mevlana Haftası); Hz. Mevlana’nın 750.Vuslat Yıldönümü vesilesiyle bu gün hoşgörü konusunu ele alacağız;
Bir gün Allah Resulü ashabıyla mescitte otururken bir bedevi geliverir. İki rekat namaz kılar, Allah’ım bana ve Muhammed’e merhamet eyle, bizden başkasına merhamet etme diye dua eder, Efendimiz bunu duyunca ‘sen geniş alanını (merhameti) daralttın’ diye buyurur, sonra bedevi kalkar mescidin duvarını bevletmeye başlar, ashap bunu görünce hemen hiddetlenir, bedevinin üzerine yürürler, bunun üzerine Efendimiz; bir kova su getirip dökmelerini emreder. Sonra ‘siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz zorlaştırıcı değil’ buyurur.
Kardeşlerim; Hoşgörü- Müsamaha; Hoş görme, kolaylık gösterme, iyi karşılama, ayıplamama, hatayı görmezden gelme, kırıcı ve aşağılayıcı olmama, affedici olma, kendi anlayışımıza karşı olan görüşleri sabırla karşılama, demektir.
Hoşgörü ne katlanma, tahammül etme gibi samimiyetsiz bir tavır, ne de görmezlikten gelme, aldırış etmeme gibi, sorumsuzca bir tutumdur.
Kuran’da doğrudan hoşgörü ya da müsamaha anlamına gelen bir kelime bulunmamakla birlikte onlarla yakın anlam ifade eden “safh” sözcüğü yer almaktadır. Safh; bir kimseyi, suçu günahı ya da kabahati nedeniyle kınamayı azarlamayı ona hakaret ya da serzenişte bulunmayı, hatasını yüzüne vurmayı terk etmek demektir. O yüzden bu kelime dilimize hoşgörü olarak tercüme edilmiştir.
فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ
“Allah hükmünü ortaya koyuncaya kadar siz affedin ve hoşgörülü olun”. (Bakara 109)
Kardeşlerim;
İnsanlar farklı inanç, düşünce ve davranışlara sahiptirler bu sebeplerle birbirlerinin düşünce ve tutumlarına insanlar hoşgörüyle yaklaşmalıdırlar. Benim gibi olmayan ya da düşünmeyen, ya benim gibi olsun ya da yok olsun, anlayışı İslam’a tersttir. Hoşgörü Resulullah’ın hayatında son derece önemli bir ilke olup, davranışlarının özüdür. Allah Resulü İslam’ı yaymadaki başarısını, öncelikle hoşgörü ve müsamaha ile elde etmiştir, zira Kur’an’da Rabbimiz;
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ
“Allahın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın eğer kaba katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi” (Ali imran 159) buyurmuştur.
Hazreti Ayşe’ye, Sevgili peygamberimizin ahlakı sorulunca şöyle demiştir. O kaba ve çirkin söz ve davranışlarda bulunmaz, çarşı pazarda insanlarla uluorta münakaşaya girmez, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, bilakis bağışlayıcı ve hoşgörülü davranırdı.
Enes Bn. Malik anlatıyor: Bir bedevi Hazreti Peygambere gelerek kaftanı şiddetle çekmiş ve kendisini bir şeyler vermesi istemişti. Resulullah canını acıtmasına rağmen, bedevinin bu kaba davranışına olumsuz bir tepki göstermemiş, hatta ona şefkatle bakıp gülümsedikten sonra, kendisine bir miktar mal vermesi emretmiştir, (Buhari libas 18)
Değerli Kardeşlerim;
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَافينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ
Rabbimiz, “Onlar (takva sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini iyi yapanları sever.“( Ali imran 134) buyurmaktadır.
Yunus’un; ‘Yaradılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü’ prensibi herkesin kulağına küpe olsun. Hoşgörünün altında yatan şey sevgidir, yaratılan her şeyi sevmek gerekiyor. Kusursuz insan bulunmaz, o zaman insanları kusurlarıyla seveceğiz, insanlara kusurlarını hatalarını arama çabasıyla bakmayacağız, insanı sevmek demek kusurlarını sevmek demek değildir, insanca sıfatlarını sevmektir.
Mevlana’nın dediği gibi “ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim” alemin kusurlarına dört gözle bakıp, kendi kusurlarımıza da kör gözle bakmayacağız, biz de görmeyeceğiz ve insanlara hoşgörülü davranacağız.
Evinizde- eşimize çocuğumuza-aile efradına..
İşimizde-çalıştığımız çevreye.
Trafikte -insanlara karşı hoşgörülü olacağız.
Zira hoşgörü önemlidir, gereklidir, az bulunur, çabuk tüketilir, yorucudur, fakat mükemmel bir erdemdir
Hoşgörü, haksızlık karşısında susmak değildir, hoşgörü kendini bilmektir, hoşgörü bir anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, hataları düzeltebilmektir, neme lazımcılık değildir, vurdumduymazlık hiç değildir.
Hoşgörü; Hazreti Mevlânâların Hacı Bektaş Velilerin, Yunus Emrelerin özelliği ve metodudur.
Daha doğrusu peygamber Hazreti Muhammed’in (sav) prensibidir.
O ki (sav) Hazreti Hamza’yı öldüren, sonra ciğerini çıkarıp dişi ile çiğneyen sonrasında da Müslüman olan Vahşi’yi bile affeden bir peygamber, O ki, (sav) yıllar boyu kendisine ve Müslümanlara eziyet ve işkence eden, Mekke’nin fethinden sonra o müşrikleri affeden ve onlara hoşgörüyle yaklaşan bir peygamberdir.
Taif dönüşünde perişan bir vaziyette bir bağa sığınan ve kendisine eziyet eden düşmanlara bile beddua etmeyen bir peygamber,
Efendimizin bu hoşgörü prensibi karşısında ümmeti Muhammet olduğumuzu iddia eden biz müslümanların durumu ise içler acısıdır, bırakın insanlarla, akrabalarımızla hatta kardeşlerimizle bile bizlere haksızlık etti yamuk yaptı gerekçesiyle yıllarca küs kalıyoruz ve onlarla konuşmuyoruz.
Değerli kardeşlerim,
Yumuşak huyluluk güzel ahlakın ve hoşgörünün belirtisidir, insanlar arasındaki ki nefret, yumuşak huylulukla giderilebilir, zira efendimiz cana yakın yumuşak huylu ve kolay geçinilen kimselerin cehennem ateşinden uzak olacağını, yumuşak huydan mahrum kimsenin ise hayırdan da mahrum kalacağını bildirmiştir, Yine;
Efendimiz (sav):
المؤمن يألف ويألف ولا خير من لا يألف ويألف
‘Müslüman başkalarıyla hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinen insandır, geçimsiz insanda hayır yoktur’ buyurmaktadır.
İslam ahlakında önemli bir unsur olan hoşgörü, sonsuz olmayıp, onun da belli sınırları vardır. Bu nedenle mutlak manada hoşgörü yoktur. Hoşgörülü olmak her şeyi hoşgörmek demek değildir. Nitekim Efendimiz (sav), Allah’ın yasakladığı bir fiilin işlenmesine, insanların İslam’dan uzaklaştırılmasına, aile mahremiyetinin ihlal edilmesine, haksızlığa, zulme ve iftiraya hiçbir zaman müsamaha göstermemiştir.
Bireye ve topluma karşı işlenen bazı suçlar, yasaklara uymamak, inançlara hakaret ve kişilerin maddi ve manevi şahsiyetlerine karşı işlenen suçlar, hoşgörü kapsamında değildir.
Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz birine gösterilecek müsamaha, binlerce masum insanın hukukuna tecavüz demektir, hoşgörü adı altında cezaları affetmek, ferdin ve toplumun hukukuna karşı saygısızlık yapmaktır.
Velhasıl; Hoşgörü kişinin her türlü haksızlığa, zulme ahlaksızlığa, tecavüz ve kötülüğe boyun eğmesi ya da rıza göstermesi, kendi inançlarından ve kendi öz benliğinden feragat etmesi demek değildir,
Bilakis, farklı düşüncelere, farklı kimliklere, farklı tabiatlara ve farklı davranışlara, anlayışla ve saygıyla bakabilme ve bu farklılıklarla beraber bir arada yaşamaya alışabilmesidir.
Değerli kardeşlerim;
Gün geçtikçe artan katliamlar, şiddet ve terör olayları, hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün ne kadar ciddi bir problem olduğunu, gözler önüne sermektedir. Yaşanan bütün din, ırk ve mezhep düşmanlıklarının temelinde de aynı şekilde hoşgörüsüzlük vardır.
Son olarak Yunus Emre’nin şu dörtlüğüne kulak verelim.
Elif okuduk ötürü pazar eyledik götürü,
Yaratılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü.
Rabbim, bizleri insanlarla iyi geçinen ve hoşgörülü olan kulların zümresine ilhak eylesin.
Efendimizi (sav) kendisine örnek alan, onun gibi yaşayan, onun sünnetine sıkı sıkıya ittiba edenlerden eylesin.
17/12/2023
Selam ve dua ile…
Osman KELEŞ